ince bir kız gördüm, altın renginde kadife yarım şalvar pants, kahve çizme ve sert hatlar. yerçekiminin etkisinde pek değil, havalı, erotik, erik ve post-fordizm öncesi üretilmiş bir spor otomobil gibi gösterişli. tam benim kalem. kendime geldim.
ko is calling, birkaç kelime değiş tokuşu. mobile phone bir ruh hastalığı, barbarlık ve yalnızlık kaçış değil yakalanış olayı, son yalan makinesi ve hiçbir doğru iş için gerekli değil. önümden geçen kitleye çıplak gözle baktığımda bir imge oluşuyor zihnimde: yeniçeriler. dün 1683′tü, siz, hepiniz, yeniçerisiniz,yeni geldiniz, hoş gelmiş olabilirsiniz,
kıtır, bahçe’de yer var. uçuşa geçtim. solucan gibi görünen bir iki erkek arkasına gizlenmiş iki kız, arkada. ko’nun gömlek rengi, mavi, omuzunun gerisinde kızın yüzü bir ay parçası gibi gecemi aydınlatıyor.
kaçıncı kibrit alışım esnasında, ikizler olmanın anlamını soruyorum, evet, yükselenim ikizler, diyor, ben terazi olduğunu söylüyorum, nereden biliyorum, benim işim bu, diyorum, akıl idaresinde bir fahişelik modeli olduğunu söylüyorum, dengesizlik ve akıl show kelimeleri ile saldırıyorum, mutlu oldu, yanındaki koç olduğunu söylüyor, çirkin, ilgilenmedikçe ağzının büyüdüğünü fark ediyorum.
ko, mükemmel. sakin ve ne dersem tekrar ediyor, saçma sapan kelimesi üzerine bir teori geliştirdi, para ve bilgi aynı şey oluyor, bildikçe bilmek istiyorsun, karşındakinin bilmemesi durumu bir haksızlık olarak büyütülüyor, tam da para olayında olduğu gibi, beş milyon dolar hayat boyu yeterlidir, imkânsızdır, parası ve bilgisi olan, karşısındakinin bilgisizliğini, parasızlığını algılayamıyor, kavrayamıyor. ko, yerde, uçmaz. kadınların, kelimelerin ve paraların dolaşımı üzerine olan karalamamı soruyor, bir gösteren olarak kadın, kelime ve para üzerinde düşünmek imkânı aradığımı söylüyorum. kapatmıyor.
ev. mutfak. hunter s. thompson, mutfak’ta çalıştı, mutfak’ta intihar etti, karısıyla konuşurken, mobile phone, 20 şubat, hava çok güzeldi., austin. dûnya’nın resmi’ne takıldım, ne kadar saf, mistik, pratik ve keyifli. rolling stone’daki intihar mektubunun son satırı, kobain, i love you, i love you!
merdivenlerde buluyorum kendimi, yatak odasına gidiyor olmalıyım, adım atmıyorum, adım atmanın saçma birşey olduğuna inanıyorum, bir süre kalıyorum, adım atmak saçma olduğuna göre ne yapmalıyım, adım atmadan bir süre daha kalıp aklıma bir fikir getirmeliyim, dur şimdi, işte burdan başlamalı, o âna kadar attığım bütün adımların yanlışlığına ilişkin inancım tamamlanıyor, amerika’da kalmalıydım, ispanya’da da kalabilirdim, foucault yapıtını bir türlü toparlayamadım, ince kızın mobile phone sayısı olsaydı, bir konuşmacı olabilirdim, başkaları için konuşmanın aşağılık bir durum olduğunu f’den öğreniyoruz, kendin için konuşmak, olaya bir türlü dahil olamıyorum, dışardayım, dışındayım, ah roma hakiki roma, herşey görüntü, evde kimse yok, melekler var mıdır, merdivenler tozlu, basamakların aynı yerlerinde toz kümesi, bir kümenin diğerlerle benzerlik ve farklılıkları üzerine düşünmeli, buradan başlanabilir, bütün yanlıştır, adorno, benjamin, bir melek olarak bana bakıyor olsa şimdi, burada olsa, 48 yaşındaydı, iki kaldı, sevgili büyüğüm benjamin, beni size bağlayan yalnızca yapıtınız değildir, saturn etkisi, ilber’i anlamak için size bakıyorum, hayır yapıtınıza değil, daha büyük yapıtınız olan hayatınıza, nasıl olsa görüşeceğiz, hepimiz aynı yerdeyiz, kesişmeler, bataille, ünsal oskay, brecht, kafka, nietzsche, deleuze, foucault, ece, bir iki kişi daha…
ko’yu aradım. herşeyin saçma olduğunu tekrar duymak için, herşey saçma sapan, dedi, bu kez.
19 Kasım 2010- sivildenemeler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder