19.01.2013 00:00
“babam gelibolulu. doğum yeri de. annesi
babası”. ece ayhan.
ismet özel’in yeni bir
hayatı oldu. bir türk için gözle görülebilir bir hayat.
çocuk, yeni bir hayata
ân itibari ile başlar. zamanın kaybedildine dair bir korkusu yoktur.
geç kalmış olmak
duygusu, yeni bir hayata başlamak için engel olarak görülür. gerekçe, uygun
değildir. türk, bahane bulur.
benjamin: “okul
bahçesindeki saat hasar görmüş sanki, çocuğun kabahatiyle. ‘geç kaldın’ı
gösteriyor. ve önlerinden usulca geçtiği sınıf kapılarından koridora gizli
görüşmelerin fısıltısı sızıyor. kapıların ardında öğretmenle öğrenci dost. Ya
da her taraf sessiz, sanki biri bekleniyormuş gibi. çıt çıkarmıyor elini
kapının koluna dayayışı. ayak bastığı yeri güneş ışığı boğmakta. derken çocuk
yok ediyor bu taze günün uğrunu ve kapıyı açıyor. öğretmenin sesini duyuyor,
bir değirmen çarkının takırtısı gibi; derken değirmenin çarkıyla burun buruna.
takılı ses ritmini koruyor, ama uşaklar her ne varsa yeni gelenin üstüne
yağdırıyor; on, yirmi ağır çuval iniyor üstüne, hepsini sırayla taşımak zorunda
çocuk. paltosunda her iplik beyaza bulanmış. geceyarısı dolaşan zavallı bir ruh
her adımında patırtılar çıkarıyor ve hiç gören olmuyor kendisini. sonra yerine
oturdu mu, ses çıkarmadan zil saatini getiriyor. ama erinç yok bu beklemede.”
çocuk tekrarı ebedidir.
çocuğa darbe vuran yalnızca medeniyettir. insan hareketliliğine ve insan
yeniliğine.
benjamin: “bulduğu her
taş, koparılmış her çiöek ve yakalanmış her kelebek kendisi için bir
koleksiyonun başlangıcı olmuş bile; sahip olduğu her ne varsa, onları da
başlıbaşına bir koleksiyon sayıyor. çocukta gerçek yüzünü gösteriyor bu tutku,
o keskin kızıldereli bakışını: bir bakış ki, sahaflarda, araştırmacılarda,
kitap hastalarında olsa olsa artık buğulanmış olarak ve yanmaya devam eder.
henüz hayata adım atmış-atmamışken avcı oluvermiştir. nesnelerde korkularını
aldığı ruhlarını kovalayadurur; ruhlarla nesneler arasında, bakışlarının
insanlardan asude kaldığı yıllar geçirir. hâli rüyalardaki gibidir: kalıcı bir
şey tanımaz; başına gelir onun her şey, onu kasteder, ona raslar, ona çatar.
onun göçebelik yılları rüya ormanında geçen saatlerdir. oradan avını gizlice
evine taşır, temizler, büyüsünden arındırır. çekmeceleri cephanelik ve hayvanat
bahçesi, kriminal müze ve kripta hâline gelmelidir. ‘derleyip toplamak’ birer
sabah yıldızı olan dikenli kestanelerle, gümüş hazinesi olan kâğıt yıldızlarla,
tabutlar olan tahta parçalarıyla, totemler olan kaktüslerle, şövalye kalkanları
olan bakır paralarla dolu bir yapıyı yerle bir etmek anlamına gelir. annenin
çamaşır dolabı, babanın kitaplığı söz konusu olduysa yardıma koşmuştur bile
çocuk, kendi bölgesinde hâlâ yersiz-yurtsuz, varlığı su götürür misafirken”.
çocukluktan
hatırlananlar, bir savaştan sonra şehirde dolaşan yerlinin gözlemleri gibi,
kısa bir iki film şeridi, bir iki fotoğraf.
büyülü ve bütün bir
düzenden kalan. ses ve koku.
selâm ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder