18.05.2012 06:43
“Çocukların her eylemi ve jesti
–eğitim asıl burada başlar- işaret olarak gözlemlenir. Psikologların o çok
sevdiği, bilinçdışının, örtük olanın, bastırmaların sansürlerin işareti değil,
çocuğun içinde yaşadığı ve hükmettiği dünyadan işaretlerdir bunlar. Çocuklarla
ilgili, Rus çocuk klüplerinde ortaya çıkan yeni bilgiler bizi şu öğretici
bilgiye götürür: Çocuk kendi dünyasında diktatör olarak yaşar”. Benjamin.
Halil Bezmen’in karaladığı bir metin
var. Halil Bezmen, Hb. Masanın üstünde. Metin’de cümleler var.
Biliyorsunuz, bilenler olabilir: Cümle kelimelerden kurulur. Bir ihtimâl.
The metindeki her bir cümle;
ayrı, sağlam, irtibatlı, iknâ edici. Hemen geçiyoruz. Bir de neş’eli.
Neş’e başka bir şey. Görülmediğinde
varolmadığına ihtimâl veriyor. İnsanlar, unutuyor. İnsanlar unuttuğunda iki
nesne oluşuyor. Bir: Unutulan şey. Her ne ise o. İki: Bir şeyin unutulmuş
olduğu durumunun zihinde oluşturduğu tehlikeli zararsızlık.
Nietzsche’nin buyurduğu gibi: Bir metin
neşe vermeli.
Onların Hb’nin ne yapmaya çalıştığını
anladıklarını sanmam.
Onlar, var.
Oturuyorum. Bir adam geldi. Tanırım ve
tanımam. Elinde minik bir paket var. Müstesna bir kitabevinin logosu var patekin
üstünde. Sen kitap okursun, al bunu da oku, dedi tanıdığım ve tanımadığım adam.
Okunacak ne çok metin var. Durmadan taş yağıyor gökten. Teşekkür ettim.
Üç adam tipi var.
Lacan’ın kadın
yoktur prensine uygun
bir şekilde kadınları düşünmüyoruz.
Birinci tip: Çalışanlar. İkinci
tip: Çalışıyor görünenler. Üçüncü tip: Çalışmayı ahlâki olarak reddedenler.
Türkiya’da çalışır görünenler,
başarılıdır.
Tasfiye edilenler, çalışanlar oluyor.
Taş duasına çıkanların sayısı az değil. Çalışmayı reddetenler çalışanları tasfiye
ederek görüntü oluşturuyorlar.
Yer kavgası. Ekmek kavgası değil.
Ekmek, yer’e uygun bir şekilde kitabına
uyduruluyor.
Piyasa mekanizmasının asırlık ve
evrensel prensiplerine uygun bir şekilde, bir görüntü tutturmak gerekli.
Görüntüsü olmayan the Roma’yı
yakabilirler. Hakikatçiler.
Bu topraklarda bin yıldır hiçbir şey
değişmemiş olabilir mi gerçekten?
Hb, yukarıda. Metine kaçmam lâzım.
Hayatını boynunda taşıyan adam: “1961
Yılının Eylül ayında, Başbakan Adnan Menderes, darbeci subaylar tarafından asıldı.
Babam, ‘demokrasiye ihanet etti, onun için cezalandırıldı’, dedi. ‘Adnan
Menderes’ten önce daha mıçok demokrasi vardı?’ diye sorduğumda ise beni
tersledi: ‘Anlamadığın işlere burnunu sokma Dede!’ Bana ‘Devdev’ derdi; bu,
‘Devamlı Devrimci’ lakabının kısaltılmışıydı. Babam bana, sinirlendiği
zamanlarda da Devde’i ikinci kez kısaltarak ‘Dede’ diye hitap ederdi”.
Komplo, vardır. Komplo’nun var olduğu
yalnızca olduğu zaman maruz tarafından anlaşılır. Komploya maruz kalan a,b,c
devrelerinde yaşar. a devresi, komplonun varolmadığını görmekle başlar,
inanamamakla biter. B devresi, hasar tespiti ve inşaat devresidir. C devresi,
aydınlanma devresi oluyor. Mağdur, mutlu olmaya başlıyor. Komploculara teşekkür
etmek istiyor.
Bu topraklarda, kırık kaldırımlarda, betonlarda,
odalarda, komplo devam edecek. Prensipte ve sonsuza kadar.
Onlar da buradan kazanıyorlar.
Hb bir kişiliktir.
Selâm ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder