Tarihsiz çocuklar


 03.05.2012 09:45

‘Zekâ ahlâki bir kategoridir’. Adorno.

Kayıtsız.  Esersiz. Tarihsiz çocuklar yalnızca hâyâller ile varolurlar. Onlar vatandır. Değişmeyen vatan. Birbirlerine benzerler ve benzerlikleri rahatlatıcıdır.
Tarihi bırakıp günümüze gelemiyoruz. Şimdiyi ele geçirmek mümkün değildir. Şimdi öncesi ve şimdi sonrasının görünmez eli gelir ve dokunur.
Mülkiye’de Tuncer Bulutay bir ders verdi: İktisatçı olmak için roman okumak zorundasınız.
Kesinlikle, kesinlikle.
Hukukçunun, mühendisin, tarikçinin doktorun, iktisatçının, uçak mühendisinin, ilk ve şart okuma alanı, edebiyat olmalıdır, edebiyattır. 
Rüyası, düşü olmayan insanların etik, estetik ve epistemik bir alanda bir tez ileri sürmeleri imkânsızdır.
Tarih, belleğin yok olma tehlikesi ânında başlar. Tarihsel olan bir şey tarihsel olarak tanımlanmadığında yok olma tehlikesi beliriyor. İşte o ân tarih başlıyor.
Zaman kaybolur. Kaybolmayan, kaybolma ihtimali olan olaylardır.
 Tarih yazacakmış! Bazı konuları tarihçilere bırakmalıymışız! Tarih yazmış!
Böyle lakırtılar yapılıyor. Türkiya’da saçmalamak mutlak anlamda serbesttir, serbest olmaya devam edecektir. Sonsuza kadar.
Kötü paranın iyi parayı kovuyor olması ilkesi işliyor. Doğa ve toplum yasaları çalışıyor.
Namık Kemal, oğluna gönderdiği mektupta iki cümle yer alır. Bir: Oğlum benden yardım istiyorsun. Ne yapacağımı bilmediğim için sana mektup yazıyorum. İki: Yazacak bir şey olmadığından mektubuma burada son veriyorum.
Benjamin: “Geçmişi tarihsel olarak kurmak onu ‘gerçekte nasıl idiyse öyle’ tanımak demek değildir. Bir anıyı bir tehlike anında parıldadığında yakalamak demektir. Tarihçinin çalışması –ki asla bir bellek çalışması değildir- birçok anlamda bir temsil çalışmasıdır; ama temsil edilemez bir şey karşısındaki bir temsildir bu ve o temsil edilmeyen şey de tarihin kendisidir…Her şimdi, onunla eşzamanlı olan imgeler tarafından belirlenir: Her şimdi özgül bir tanınabilirliğin şimdisidir. Bu şimdide hakikat patlama noktasına kadar zamanla doldurulmuştur (bu patlama noktası intentio’nun (niyet) ölümünden başka bir şey değildir ve bu da sahici tarihsel zamanın, yani hakikatin zamanının doğumuyla çakışır). Geçmiş kendi ışığını geçmiş olanın üzerine düşürüyor ya da şimdi ışığını geçmiş olanın üzerine düşürüyor değildir; daha ziyade, bir görüntü, O Vakit ile Şimdi’nin, bir şimşek çakmasıyla, bir takımyıldız halinde bir araya geldiği yerdir. Başka deyişle: Bir imge, durgunluk hâlinde diyalektiktir”.

Selâm ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder