Merhamet hürmet ece emine


 26.09.2012 00:00

 “bilirsiniz ya da bilmezsiniz, öz çocuklarını boğduğu için herhalde, görkemli olduğu söylenen geçmiş, hele bir imparatorluksa, içinde taşıdığı hüsnü kuruntuyu, gerçekte sevmekten, güzel uzunken kırpılmış kısa kirpikli sanata büründürerek, bir tarikat anlaşmazlığından nusaybin’e, bir tahttan indirilerek selanik’e, bir eprimekten iskenderiye’ye sürgünlere gönderilmiş, kafası ipek kılıçla kesilmiş, tuğraları alçılarla örtülmüş, çocuk paşaların ilk kaymaktabağı kanunu esasileri hamamname olarak kütüphanelere, serez’den çinkolanmış sandukada taşınmış bir ermiş kemik olarak değil de, yedikule zindanlarından getirtilmiş iskelet olarak hazirelere, pejmürde bir feylesofun gelibolu’da hamza koyunda ciğerlerine çektiği nefes olarak zaviyelere, kimi sayfaları şehzadelerce koparılıp atılmış surnamaler olarak saraylara, yanına bir ibrik bir seccade bir muhammediye almasına göz yumulan bir kalebent olarak hisarlara kapatılmış olsa bile, cumhuriyetlerin, kendisinden sonraki tarihsel ulamların, basamakların, süreçlerin peşini bırakmaz”. ece ayhan.

ece ayhan, kurbanbayramında aç kalmıştı. kurban bayramı’nda, bir adam, ece ayhan, aç, kaldı.
kötülük. koyuluk.
‘emine’ sevgi özdamar: “ece’nin sultantepe’deki evinde koltuk yoktu. sadece yatak yorgan. ece, kutu, dolap, çekmece…gibi şeylerden nefret ederdi. bir iki kalemi ya pencere kenarında ya da somya üzderinde dururdu”.
olması gerektiğine dair /ortodoxy yok. olduğu gibi.
‘emine’ sevgi özdamar: “sabahları o cağaloğlu’na, ben de o dönemde öğrencisi olduğum tiyatro okuluna gitmek için sultantepe merdivenlerinden üsküdar’a inderdik. merdivenler kışın buz tutardı. manto ceket arası giysimizin önünü iliklemezdik. soğuğa kafa tutardık. ceketlerimiz arkamızda balon gibi şişerdi. gülerdik halimize. ece’nin bıyıkları o merdivenlerde buz tutardı. ben yanlış tarafında yürürsem, ‘bu kulağım sağır, canım, öbür tarafıma geç’, derdi. bir gözü kör bir arkadaşı varmış. durmadan yer değiştirirlermiş. arkadaşının kör gözüyle ece’nin sağır kulağı yolda yürüdüklerinde yan yana düşermiş. o nedenle ece ve arkadaşı birbirlerini görmek ve duymak için durmadan yer değiştirirlermiş”.
doğal olan eksikliklerin tamamlanmasına dair eksikliler arasındaki işbirliği var ve ilginç.
akıl, tamamlayıcılıkta istisnaidir. akıl değiş tokuşu, doğu’da şeref meselesine çevrilir.
‘emine’ sevgi özdamar: “ece’nin anlattıklarını hep kitaplarında bulurdum sonraları. konuşuyor sanırdım, meğerse yazarmış. yazmayacağı şeyi konuşmazdı. sanki ağzından çıkan kelime nehirleri sonra kitaplarında denize dökülürdü”.
yazan/ konuşan kim?
ece ayhan: “hakkın ve hukukun her anlamıyla bulunmadığı bir kötülük toplumunda yaşasak da…karakamunun çiçeği…devletin şairlerle arası hep açıktır…askeri şiir hariç şiir resmi kültürde yer almaz…yapayalnızlık, ıssızlık göze alınmadan…babalar babalıktan sessizce çekilmesini bilmelidir…ateş düştüğü yeri yakar, acı da paylaşılmaz…kendi adıyla çalışan kadınlar…ismet özel cumhuriyet’le yaralanmış.merak ve kuşku her şeyin anababası…her şeyden kuşkulan…gerçek marjinaller mülkiyetle ilişkiye girmezler…aşksız bir dize yazılabilir mi?...ilhan mimaroğlu müziğe aşık…kınar hanımın denizleri…bir çocuğun yüreğindeki eğrilik…ustangül türkçesi…tarihi sarışınlar yazmıştır…tarih ayağa kalkmakla görülebilecek bir şey değildir…kimi kelimeler yumuşak huylu, kimisi çatık kaşlı olur…şiir bu topraklarda yaşar…bir çatlak borazan gibi çıksa da halk çocuklarının sesi…”
irfan çevik: “merhameti bozan, ifsat eden akıl oldu”.

selâm ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder