10.11.2012 00:08
“uyudum, uyandım, uyudum, uyandım; kepaze bir
yaşam”. kafka.
bir rüya gördüm .
çelimsiz, fakir, orta ikiden terk bir
çocuk, doğrudan konuştu, ece ayhan’ın selâmını getirdi, mülkiyeliler birliği
otelinde kaldığını haber verdi. haber vermesini ece, istemiş. şu
demektir, gitmeliyim.
ankara’da yedi çay var, çayların
üzerine yollar yapıldı, çayyolu’unda oluyorum, kızılay’a gelmek için
teknedeyim, acele etmem lazım, kıyamet günü gibi, çayyolu’nda tekneler, yolsuz
ve yönsüz, su üstünde hareket ediyor.
teknelerden birindeyim. fizik
kanunları ile engelleniyorum. bu kasabada bir belediye başkanı var.
türklerde belediye yok. ece ile aramızda zaman yok, mesafe var. ve mesafe zaman
olarak ortaya çıkıyor.
yanımda, ‘emine’ sevgi özdamar, oluyor,
ece’yi konuşuyoruz. emine, tırnak içindedir. ece’nin verdiği isim, sevgi
özdamar, tırnak içinde yazıyor.
ece birkaç şeyi seviyor, fatih sultan
mehmet’in bir dergiden kestiği güllü resmine sık sık bakıyor ve bıyık altrından
gülümsüyor, ahmet hamdi tanpınar’ın bir romanındaki bir figürü için yazdığı
‘yalnızlığın terbiye ettiği adamdı’ cümlesini sık sık tekrar ediyor, bir de
‘maveraünnehir nereye dökülür’ü.
ece’nin sultantepe’deki evinde koltuk
yoktur, sadece yatak ve yorgan. ece, kutu, dolap, çekmece gbi şeylerden nefret
ediyordu, bir iki kalemi ya pencere kenarında ya da somya üzerinde duruyor
oluyor.
tekne, tam olarak yerinde dönüyor,
ilerlemeyemiyoruz.
sultantepe’den üsküdar’a inen
merdivenlerin başında koca bir incir ağacı vardır, yaz mevsimi oluyor, ece,
‘hadi bakalım, bir incir reçeli yap da, yiyelim’, diyor. ece, incir reçelinin
erkek incir ağacındaki sert incirlerden yapıldığını söylüyor. ‘emine’,
incirleri şekerle çok kaynatıyor, karamela oluyor, incirler tencereye
yapışıyor. ece de , o tencereyi kafasının üzerinde ters çevirip, gülerek
evin içinde dolaşıyor.
ece bir gün emine’den annesini
doktora götürmesini rica ediyor. ilaç parası veriyor. doktor da kadıncağıza
ilaç veriyor. para veriliyor ilaçlar alınıyor. Yüz lira tutuyor. çok para. ece,
akşam eve geliyor. ilaçların tarifelerini tek tek okuyor. sonra tüm
ilaçları üsküdar’dan denize atıyor.
ece, kedi seviyor. sultantepe’de çok
küçük bir kedisi oluyor, ona, ‘hanımkız’ diyor. sokakta kedileri
gösteriyor, ‘bak, istanbul’un kedileri önce sağa sonra sola bakıp öyle öyle
geçer karşıdan karşıya’, diyor. birkaç kez de üsküdar’da, arabalı vapurdan
çıktıktan sonra sağda, mimar sinan’ın yaptığı harika küçük camiinin yanındaki
mezarlığa kediler getirilir, azad edilirdi. bu kedilerin çoğunun bir gözü kör,
kulakları kanlı, kuyrukları kesik, burunları yanık oluyor. aç alıyorlar, kavga
ediyorlar. mezarlıkta kedi kavgası oluyor aralarında. ece, yalnızca kuşlar
fakir olmaz/ kediler de olur/ olmaz mı, diyor.
uyandım.
kalbî selâm ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder