28.10.2012 00:00
“bir ulus bandolara tepkri vermediğinde söner:
gerileme trompetin ölümüdür”. cioran.
ismet özel, desem öldürürler demesem
öldüm, kitabı, yerliler ile yabancılar arasındaki meselesi üzerine yazılardan
oluşuyor.
türk siyasal hayatı. biz burada idik/
siz nereden geldiniz diyenlerle, sizi iyileştirmeye geldik diyenler arasındaki
bir harbin tarihdir. sağ sol değil yerli ve yabancı. sağ/ sol, değişkendir.
ismet özel: “devlet olarak türkiye
cumhuriyeti 88 senelik hayatının ilk yarısını kur’ân devleti ve ikinci yarısını
da istihbarat devleti olarak geçirdi. bu taksimatın hayretle karşılanacağını
biliyorum. türk milletini islâm kültüründen koparma misyonu uygulaması ile
geçen yılları ne gerekçe ile kur’ân devleti yılları olarak adlandırıyorum? türk
milleti zaviyesinden bakmaya meyliniz varsa suale nasıl bir cevap bulunduğuna
da akıl erdirebilirsiniz. türk milleti başarıya eremediği seferberlik akabinde
duası mukabilinde tarihten silinmeyişinin dünyevi bir bedeli olduğu şuuruna
erecek kadar kâmil bir milletti.
türkiye cumhuriyeti 27 mayıs 1960
sabahına kadar kur’an devletiydi, çünkü:
1.inkilaplar adı verilen reformların
kâfir dünya sistemi’nin ülkeye, ülkenin hârim-i ismetine nüfuzuna engel olmaya
matuf olduğu hususunda bir müşterek kanaat teşekkül ettirilmişti. din
görevlileri devlete sadakatin kur’ân düşmanları karşısında bir koz olduğunu
savunmakta zorluk çekmiyorlardı. bu bahiste en büyük destek istiklâl marşı
metninden geliyordu.
2.reformların ömrünün ancak türkiye’nin
dış desteksiz ayakta duracağı bir zamana, kalkınmasını tamam ettiği zamana
kadar uzayacağı, türk milletinin gücünün dünyaya kabul ettirdiği şartlarda
verdiklerinin hepsini geri alacağı fikri milli şuurun tam da kendisiydi. olan
biten karşısında hiçbir vatanperver ‘battı balık yan gider’ demezdi.
3. “rabbim allah, kitabım kur’an”
demeyenin türk milleti haricine çıktığını, böyle demeyenler bile kabul ederdi.
hiç kimse mütecaviz reform muhafızlığı yapamazdı.
kur’an devletini yıkan ve enkazını bile
görünmez şekle sokan istihbarat devleti her şeyi tersine çevirdi”.
sağcı/ solcu olduğunda rahatlayan,
kimliğini bulan insanların yaşadığı bir yer burası. kavramın/ yalanın fransız
meclisi’ndeki sağ ve sol farkından roma’ya aktarılması tuhaf, anlamsız ve
gelenek dışı.
ismet özel: “14 mayıs 1950 tarihinden
sonra türkiye’de ‘tarihi’ bir değişme, gelişme veyahut benzeri bir şey
olmuşmuydu, yoksa doğru olan eski tas, eski hamam, ancak bazı tellaklar işe
alındı dememiz miydi? ne fark vardı yılların chp’si ile dünün dp’si arasında?
kafalar tanzimat fermanının okunduğu 1839 yılından beri karışıktı; ama nesilden
nesile şartlara uyum sağlamaya şartlanmış kafalar bu sefer hepten karışmıştı.
karışıklığa bir son vermek için olsa gerek dp’li samet ağaoğlu, adını ‘iki
parti arasındaki farklar’ koyduğu bir kitap yazma ihtiyacı hissetmişti. halk
içindeki bilge bakışlılar, ‘ikisi de aynı fışkı’ diyorlardı, ‘kağnı tekeri
yerdeki mayısın üzerinden geçmiş; beri yanda bir parti kalmış, diğeri öte
yanda’. aradaki farkın ihmal edilebilir miktarda olduğunu ifade
maksadıyla adnan menderes ‘arada büyük fark yok, demokrat parti, nihayet bir
parmak daha solda’ deme ferasetini göstermişti. bundan bugün anlayacağımız
sağ-sol tasnifi esas alınıp kimin nerede kalacağına dair fikirler serdetme
meyanında ‘düzenin yabancılaşması’ yazarı idris küçükömer’in en original kişi
addedilmesinin mümkün olamayacağıdır”.
selâm ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder