30.04.2012 06:03
“Çokluk denizinde yunmak
herkese vergi değildir”. Baudrillard.
Türkiya piponun artık bir pipo olmadığı
bir yerdir.
Yüksek sanat imgesini bir yana.
Arabesktir herşey. Herkes babasını kaybetti. Köyde mülkiyet ve ilişkiler
vardı. Göç oldu. Kasabalardan oluşan bir bileşim Türklerde şehir adını aldı.
Altyapısız/ üstyapısız.
İstanbul, yıkılmalıdır. Yeniden
yapılır. Tarihi olan hariç İstanbul’da herşey yerle bir edilmeli. Dünyanın
merkezi İstanbul, yeniden kurulmalı.
Keder, Spinoza’ya göre, insanın iktidar
kaybetmesidir. İktidar, sebep olmaktır.
İmparatorluk, mutfak ve lisan
kaybedildi. Ve İstanbul. Bir ruh olarak İstanbul.
Türk, arabesktir. Türk, hiçbir şeyin
sebebi değildir. Birçok şeyin sebebi olabilecek iken hiçbir şeyin sebebi
olamamak. Kederli bir şey. Keder kaynağı.
Son tiyatro, alış-veriş merkezleri
olarak adlandırılan kapitalizmin kutsal mekânlarıdır. Ortak hiçbir değeri
olmayanların kendilerini sergiledikleri tiyatro. Siz aslında siz değilsiniz,
sizi siz yapan bir değer yok, burada bir sayısınız, çok-uluslu şirketlerin
bilanço ve kâr-zarar cetvelindeki sayıları değiştirmeye yarayan bir emek
birimisiniz sadece. Talimatları yerine getiren bir memursunuz ve ruhunuzu
şeytana sattınız. Bir iki dolar karşılığında. Size ait olmayan geliri, size
verilen talimatlar çerçevesinde harcayan makine parkısınız.
Ahmet Ümit, kitap yayınladı. Sizin
göreviniz bir tane satın almaktır. Doğan Hızlan, öyle buyurdu size. Okumasanız
da olur. Ahmet Ümit’in kitabında okunacak bir şey olmaz zaten.
Bir Türk burjuvazisi var mı? Yok
bittabiiki. Pastırmalı kuru fasülye yiyen burjuvazi mi olur?
Kader işte. Bir tanesi kapitalist oldu.
Birkaç milyar dolarlık servet biriktirdi. Öteki, kapitalistin işçisi oldu.
İkisi aynı adam. Tarz, kafa, tarih aynı. Aynı şeyler için ağlayabilirler. Aynı
oyuncaklarla kanabilirler.
Ahmet Ümit, bir Türkcell iletişim
merkezinde müdür olabilirdi. Yazar olarak tayin edildi.
Selâm ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder